"𝑨𝒏𝒍𝒂𝒓𝒊𝒎 𝒌𝒊 𝒔𝒐𝒏𝒃𝒂𝒉𝒂𝒓𝒔𝒊𝒏..."
45 posts
Ben o günlerde o günlerin hiçbir zaman geride kalmayacağını zannediyordum. Korkudan ağladığım, içki kokulu gecelerin, gündüzlerin hiçbir zaman geçmeyeceğini düşünürdüm...
Geçti. Geçti ama geriye bir ben kalmadı. Geriye sadece ağır hasarlı ve duygusuz bir kız kaldı. Aslında haklıymışım, kaç yüz yıl geçse bile geçmeyecek...
Ha bir de, bana bir çocukluk borçlusun, dünya. Bir daha yaşayamayacağım çocukluğumu mahvettiğin için seni asla affetmeyeceğim.
Geceyi seviyorum şimdi ve geceler neden bu kadar kısa?
Uyanık kalmak zorunda olduğum ve korktuğum geceler neden o kadar uzundu...?
~sönmüşbiryıldız
Və mən, artıq ağrılarımı heç bir dil ilə ifadə edə bilməyəcək haldayam...
Yaşadığım çok ağır şeyler var, hiç kimseye anlatamadığım. Benim en iyi yaptığım şey yazmaktır, ama öyle şeyler ki yaşadıklarım, yazmaktan bile korkuyorum. Yazamıyorum bile. İçimde tutup kendimi mahvediyorum daha da her geçen gün...
Artık şu dünya sofrasından kalksak mı? Yani ölelim diyorum. Evet, evet. Ölelim. Lütfen, artık ölebilir miyiz? Ölelim ya.
Şey, birazcık yoruldum da.
Bütün gün dehşet bir yağmur yağıyor ve akşam dersten herkesi ıslanmasın diye birileri almaya gelince ve sen o yolu tek başına ıslanarak eve dönünce yol boyu bir burukluk oluşuyor insanda. Değersizlik...? Her neyse.
Çok kişi dedi bana "Sen çok sert bakıyorsun, bakışların ürkütüyor insanı". Evet, farkındayım, kahretsin. İnsan hiç benzemek istemediğine benzermiş. Bir de şöyle bir söz okumuştum gerçek olan: "Kendi başının çaresine bakmış kızın gözleri yumuşak ve kibar bakamaz."
Ama sevdiğim insanlara nasıl baktığımı da bir ben bilirim, bir de onlar...
Bu şarkıyı ilk duyduğumda 6. sınıftaydım. Kendi düşüncelerimle dinlediğim ilk şarkılardan biriydi. Ama şarkıyı anlamazdım. Sadece o zamanlar en sevdiğim renk pembe olduğu için dinlerdim bunu. Ama birkaç ay sonra, hala tam olarak anlamasam da, ağlayarak nakaratını kendim söyledim. Evet, ağlayarak. O yaşta yaşadıklarımın ağırlığına dayanamayıp ağlayarak okudum. Çünkü ölmek istiyordum. Evet, ben küçük bir çocuktum. O zamandan sonra bu şarkıyı bir daha hiç dinlemedim. Ve bugün birden dinlemeye karar verdim ve dinledim. Artık tam anlayarak dinliyorum. Tam bir anlayışla ve hem o zamanki acımla hem de şimdiki acımla...
Bana 17 yıl borçlusunuz, sevgili ailem.
4 Mayıs.
Bir kadının hatası olmak, bir çocuk için en büyük acıdır...
Bir gün herşeyin iyi olacağına inandırıyorum kendimi. Gerçekten olacak mı?
Sırf bazı şeyler babasının kulağına gitmesin diye canımı tehlikeye atıp şerefsiz çocuklarla muhattap olup, onları susturup kızı korumak için neler yaptığım kızın bana olan kalleşleğini görünce hayattan soğudum biraz daha. Neden bu kadar alçak olmak zorundasınız?
Beni tanımayan insanlara kendimi ifade edebiliyorum, hatta bir şeyler söyleyebiliyorum. Beni "tanıyanlara" mükemmel görünsem de.
Kendime bir söz verdim. Her şeye direndim ve bir şekilde hayatta kaldım. Hala nefes alıyorum. Yaşadığım hiçbir şeyi unutmak istemiyorum, unutmayacağım da. Ama 9 yaşımdan beri beni intihar girişimlerine maruz bırakan herkesi sileceğim. Ve bu yolculukta sadece kendimi düşüneceğim, başka kimseyi düşünmeyeceğim. Kimsenin ne hissettiğini veya hangi durumda olduğunu umursamıyorum. Belki de bu beni yetiştiren aileme karşı saygısızlıktır. O zaman ben şerefsizim. Ama bazıları bana 17 yıl borçlu. Gerekirse yoluma çıkan herkesi yok ederim, üç kişi hariç. Kendime bir söz verdim. Mutlu olacağım! Ne olursa olsun ben varım!
Mutlu olacağım.
İster biriyle, ister yalnız...
Benden alınanı kendime geri vereceğim.
Babamın gözünde zerre değerim yok ama annem giderken o çok sevdiği oğlu da gitmişti, bir tek ben kalmıştım onunla bu evde. Annemin beni de götürmeye çalışmasına rağmen babamı yalnız bırakmamıştım sadece 13 yaşım varken. Unuttu demek. Şarkıda da söylediği gibi "Sen hatırlamazsın, ben unutmam...". Senin artık hatırlamadığın geceler benim hala kabuslarım, sevgili babam. Şimdi beni hiç bir şey için suçluyamazsın. Öyle işte...
Babam haksız yere anneme her iğrenç cümleyi kurup ikimizi de ölümle tehdit ettiğinde, yine bu evde benden başka kimsenin cesaret edip yapamadığı şeyi yapıp babama karşı çıktım ve anneme yapılanlar bana da yapıldı. Ama bu sefer annem babamın ona uyguladığını bana uyguladı babana tek kelime etme diye. Artık dayanamayıp "hiç kimse kimsenin kölesi değildir, sen de" diye bağırdığımda annem "kimsenin değil, ben kocamın kölesiyim" diye üzerime yürüdüğünde anladım onun için, bu "aile" için bütün çabalarım boş. Sustum ve sakince odama çekildim...
Bağıra bağıra ağlamak isteyipte gülümsediğim bütün anlara nefret ediyorum....
Hayat garip işte. Bir kaç yıl önceye kadar annemin kendini sevmemesini hiç anlamazdım. Hatta anneme de söylerdim. "Kendini sev, nasıl kendine nefret edebilir ki bir insan...?" derdim. Ve şimdi anlıyorum. Evet, bir insan kendine nefret edebilirmiş. Evet, kendime nefret ediyorum...
Hani bazen bir şarkı açarsın ve gerisini hatırlamazsın ya. İşte öyle...
Kalpsiz diyorlar bana, umursamaz diyorlar bana. Fakat ben kendi facialarım yetmezmiş gibi bir de içimde dünyanın dertlerini de sırtlanan bir insanım bu yaşımda ve yıllardır. Mesela akşam dersten geliyorum. Hava karanlık ve şarkı eşliğinde adımlıyorum. Sokakta kimseler yok ve tek ses bile yok ama ben bir sürü şey görüyor ve bir sürü şey duyuyorum. Herhangi bir kapıya bakınca o kapının ardındaki evden çığlıkları duyuyorum mesela. O çığlıkların susması için yardım gelsin diye yalvaran çocuğu görüyorum. Ve o yardım gelmez, bir gün o sesler sussa bile o çocuğun kafasındaki o sesler susmamaya başlar. Ya da bir eve dönmekten korkan bir küçüğün endişeli adımlarını görebiliyorum. Evet, bunlar yokken görüyor duyuyorum ben bunları. Acaba delirdim mi? Ya da mesela bir insan kesiyorum gözüme, ona bakıp neler yaşadığını, neler yaşaya bileceklerini düşünmeye başlıyorum. Ne acılar çekmiştir acaba diye bir ses fısıldıyor bana... Böyle işte. Normal değilim. Ya da normal büyütülmedim...